|
Mahir EYÜBOĞLU Eğitimci İletişimci - Yazar
|
Yazıma bu başlığı koyarken,
“sahip olduğumuz şeylerin kıymetini ne kadar biliyoruz acaba?” diye düşündüm.
Sahip olduğumuz şeyler; yani bekçiliğini bizim yaptığımız ve bize emanet edilen değerler.
Sağlık, sıhhat ve afiyetimiz, eş ve çocuklarımız.
Hem iradi, hem de sağlık yönüyle, imanımız ve imanımızı icraata koyma gücümüzü ne kadar kullanabiliyoruz?
Verilenlere, varlık ve yokluk haliyle şükretme veya sabretme
şuurumuz yerinde mi?
Takdir ve taltif etme alışkanlığımızla, teşekkür etme terbiyemiz var mı? Yoksa,“Böyle bir alışkanlığım olsa ne olur olmasa ne olur?” vurdum duymazlığı içinde ilişkimizi; tenkitlerle, tahkirlerle (aşağılama, küçük görme) veya hor görme halinde miyiz?
Açık ya da gizli şirk, gurur ve kibir içinde mi yaşıyoruz?
Biliyoruz ki insanlar;
1- Kendileriyle (nefis ve gönül yönüyle),
2-Başkalarıyla ( aile ve toplum yönüyle)
3-Sonra da Allah ve Resulüyle (iman, ibadet ve icraat yönüyle)
ilişki halindedirler.
Bu ilişkinin sağlıklı olup olmadığını en iyi bilen ve hisseden o insandır. Bu ilişkiyi sağlıklı hale getirmek isteyen de istemeyen de yine o insandır.
Yani insanlar iradelerinde hür yaratılmışlardır.
Bize sadece tebliğ ve temsil yani bilgilendirme düşer.
Bir’e kul olmanın rahmeti, bine köle olmaktan daha çoktur.
Çünkü; Bu şuur ve bilince ulaşabilmiş insan,
“Benim bisikletim, başkasının mersedesinden hayırlı ve faydalıdır,
“Benim ayran tasınım, başkasının bal tasından tatlıdır,
“Benim tarhana çorbam başkasının köftesinden şifalıdır”
diyebilen insandır.
Evet, Benim bisikletim, benim ayran tasım, benim tarhana çorbam,
yani kanaat ederek faydalandığım ve bana yarar sağlayanlar,
bana fayda ve yarar verenler,
bana faydası olmayanlardan yani tamah ettiklerimden daima iyidir.
Böyle diyebilenlere ve bu kanaate ulaşmışlara ne mutlu.
İnsanları, bu kanat ve mutluluğa ancak, Allah ve Resulünü
sevdirmekle ulaşabiliriz.
Allah ve Resulüyle sağlıklı ilişkiler kurabilen, kurmayı ve kurdurmayı amaçlayan insanların başında din adamları gelir.
Hangi aile danışmanı, hangi psikolog, hangi sosyolog,
hangi psikiyatris, hangi ilim veya bilim adamının sözü,
Allah ve Resulünün sözünden üstün, güzel ve yararlı olabilir ki…
İslam girmeyen yere isyan girer.
Yaratılmışlar içinde ilk isyan eden, yani ilk karşı gelen de şeytandır.
İlk itiraz şeytandandır.
Öyleyse her itiraz ve isyan boyutlu ilişkinin içine, şeytan karışıyor, şeytan yönlendiriyor, şeytan söylendiriyor diyebiliriz.
Şeytani söz ve davranışlarda ise sağlıklı ilişkilerden bahsedemeyiz.
Konuşmak, anlaşmak demek değildir. Nice insanlar konuşurken kavga ederler.
Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir.
Rahmani konuşmak yahut rahmani konuşanı dinlemek,
nice güzel anlaşmalara kapı aralar.
Hani” buğday ekmeğin yoksa, buğday dilinde mi yok?” demenin sırrı budur. En cömert, insan en zengin insan demek değildir. Cömertlik bir haslet bir erdemliliktir.
Zenginlik ise Allah’ın imtihan amaçlı bir ikramıdır.
Cömert insan, tebessüm etmesini bilen, güler yüz tatlı dili olan, sevgi infakından şuurlu olan insandır. Peygamber Efendimiz s.a.v bu metotla bütün insanların kalbine girmiş ve bütün insanlığı kendine bağlamıştır.
Halbuki, her kalın, sert, kaba ve seviyesiz ifade ve davranışlar peygamberi metottan uzaktır ve yararsızdır. Hatta aleyhimize şahittirler. Abese suresinin iniş sebebini hatırlayalım. Bu tür ifade ve davranışlar, hem karşımızdakini hem de bizim kırılmamıza sebep olur.
Unutmayalım ki dikenler, ekilmeden çıkarlar.
Hiçbir çiftçi tarlasına diken ekmez ama onlar ekilmeden ürerler.
Bunlar insan oğlunda var olan arızı ve fıtri rahatsızlıklardır.
Sanırım nasıl ekilmeden çıkan dikenleri ıslah edeceğim derken, tohumlarımıza zarar vereceğimizin farkına varamıyorsak, karşımızdaki kişinin olumlu ve onurlu yanını kırıyorsak, onunla sağlıklı ilişki sürdüremeyiz. İlacı yani sözlerimizi iyi tahlil etmeliyiz. Toprağı yani karşımızdaki kişiyi iyi tanımalıyız. Ekim zamanını yani söz söyleme zamanını iyi ayarlamalıyız ki, verimli bir hasat elde edebilim. Sağlıklı ilişkiler kurabilelim.
İşte o zaman nice doğru bildiğimiz yanlışlardan kurtulabiliriz.
Soruyu önce kendine sormasını bilen insan olmak.
Onun yerinde ben olsaydım ne yapardım diyen insan olabilmek.
Bizi doğru bildiğimiz yanlışlardan kurtaracak güç;
tövbe etmesini bilmekte, kendimizi sorgulamakta ve kendimizi başkasının yerine koymak şuurunun içindedir.
Eğer böyle yapabilirsek evliliklerimiz, eş ve dost ilişkilerimiz, meslek ve ticari ilişkilerimiz sağlıklı gelişir yeşerir ve yürür.
Aksi takdirde, evlilik çürür, eş ve dost ilişkilerimiz, meslek ve kazançlarımız hem çürür, hem kurur sonra da rüzgarın nereden ve nasıl estiğini bile bilemeden, darmadağın yok olur gider.
Rabbim bizi, bisikletinin, ayran tasının, tarhana çorbasının, yani eş ve çocuklarının, sağlığının, iş ve mesleğinin, kazancının, kısaca varlığının kıymetini bilen şuurlu kullarından eylesin inşaallah.
Mahir Eyüboğlu
19 Eylül 2010
|