|
Mahir EYÜBOĞLU Eğitimci İletişimci - Yazar
|
ANTİKA AYAKKABI
(Cüneyt Süavi’den ilaveli alıntı)
Ayakkabıcı, yeni getirdiği ayakkabıları vitrine yerleştirirken, sokaktaki çocuk onu seyrediyordu. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılarına rağbet fazlaydı. Gerçi malları lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkan için yeterliydi. Onların en güzellerini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. O da ne, çocuk bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle… Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı boşluktaydı., Yani çocuğun sol ayağı yoktu. Onun baktığı ayakkabılar, sanki çocuğu kendinden geçirmişti… Çocuk, bir müddet öyle durdu ve daldığı hülyadan çıkınca yoluna devam etmek istedi. O zaman dükkan sahibi, dükkandan dışarı fırlayıp, giden çocuğa :
“Heyy küçük, küçüüük…!” diye seslendi.
“Sen gerçekten ayakkabı almayı düşünüyor musun? Bu seneki modeller bir harika…!” Çocuk, gözlerinde sevgi, şefkat ve samimiyet ifadeleri taşıyan adama dönerek;
“Gerçekten bunlar çok güzel ayakkabılar..! diye tebessüm etti. “Ama benim bir bacağım doğuştan eksik.”
Adam, “ Bence önemli değil” diyerek karşılık verdi.
“ Bu dünyada her şeyiyle tam olan insan yok ki..! Kiminin eli, kiminin bacağı, kiminin gözü, kiminin de aklı, kiminin de vicdanı yoktur… !”
Küçük çocuk duydukları karşısında bir şey söyleyemedi… Adam sözlerinin etkisini görünce konuşmasını sürdürdü.
“Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa…!” Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Adama doğru yaklaşıp “ Yavaşça “Anlayamadım amca” dedi. “Neden öyle olsun ki…” Adam; “Çok basit” dedi. “ Eğer bir insanda vicdan yoksa, ondan her türlü kötülüğü bekleyebiliriz.
O insanda cennete girme arzusu olmaz. Ama bir insanın ayakları yok da, güzel bir vicdanı varsa ne mutlu. Problem değil güzel ahlakla cennete girersek zaten orada tüm organlarımız tamamlanmış olacak. Hatta sakat insanların, sağlamlara oranla daha fazla mükafat göreceklerini Peygamber efendimiz bize müjdeliyor.”
Küçük çocuk bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acıları hafiflemiş gibiydi. Adam vitrini işaret ederek;
“Baktığın ayakkabı sana da ne güzel yakışır, bir kere denemek ister misin*” dedi.
Çocuk mahzun, başını iki yana sallayıp,
“Etiketinde fiyatı 30 lira yazıyor. Almam mümkün değil ki..!” dedi .
“ Adam, sorun değil canım, dedi. “İndirim sezonunu senin için biraz öne alırız . O zaman fiyatı 20 liraya düşer. Zaten sen de bir tekini alacaksın. O da 10 lira eder.”
Çocuk biraz düşünüp, “Ama ayakkabının teki kalır. Onu kim alır ki…! deyince adam; güldü;
“ Amma yaptın haa “ dedi. “ Onu da sağ ayağı eksik olan birine satarım olur biter” dedi.
Adam ne güzel konuşuyordu. Çocuğun buna aklı yatmıştı ama parası, ama parası yoktu…
Adam devamla “Sen öğrencisin değil mi ? diye sordu.
“İkiye gidiyorum, amca “ dedi çocuk. “Üçe geçtim sayılır.”
“ Tamam işte, tamam… 5 lira da öğrenci indirimi yapsak geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur… Hiç işi uzamayalım. Bu durumda ayakkabı senin olur… Ayakkabıyı sana sattım gitti…!
Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkana girdi, rafta duran çocuğun o çok beğendiği ayakkabıyı vitrinden çıkardı. İçerde aynı ayakkabıdan kaç tane olduğu halde o, bilhassa vitrindeki ayakkabıyı çıkarttı. İçerden getirdiği tabureye çocuğu oturttu. Ayakkabıyı bir güzel giydirdi… “Hadi güle, güle eskit. Ayağına da pek yakıştı hani” dedi.
Çocuğun ayağından çıkan eski ayakkabıyı eline alarak;
“Benim satışım bitti. Şimdi sıra sen de. Eğer sen de bana bu eski ayakkabıyı satarsan çok memnun olurum “ dedi.
Çocuk şaşkın, çocuk coşkun, kekeledi…
“Şaka mı yapıyorsun amca” dedi. “ Onun tabanı delinmek üzere, o eski bir ayakkabı hiç para eder mi ? onu kim ne yapsın?” deyince adam;
“ Yapma be arkadaş, hani sen de pek cahil kalmışsın…
Senin antika eşyalardan haberin yok galiba… Bir antika eşya ne kadar eski ise o kadar da kıymetlidir…!
Senin bu ayakkabın bence 30-40 lira eder. Eğer satarsan bunu 30 liraya alıyorum” dedi….
Her insanın kendini keşfettiği anlar vardır ya… Çocuk bir şoktan çıkıp bir diğerine giriyordu. Bu rüya olmalıydı. Ancak rüyalarda insanlar böyle şeyler görür yaşarlardı…
Çocuk ne diyeceğini bilemez haldeyken, adamın eline tutuşturduğu kağıt paralardan 10 lirayı geri vererek.
“20 lira yeter, 20 lira yeter amca.
Hani sen indirim mevsimini başlattın ya, bu benden indirim olsun olmaz mı” dedi.
Adam onu kırmayıp 10 lirayı aldı, “Sen de hem asil hem de pek cömertmişsin” dedi, çocuğun yanağına kocaman bir sevgi öpücüğü kondururken…
Heyecandan yerinde duramayan sadece çocuk değildi. Yılların adamı, böylesine yüreğini yerinden oynatan, içi içine sığmaz halde, “ Eğer dükkandaki bütün malları satsaydım bu kadar mutlu olmazdım… Mutlulukların en yücesi başkasını mutlu ederek, mutlu olmak olsa gerek diye düşündü… !
Çocuk yeni ayakkabısıyla tek ayağının üstünde yavaşça doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyacı yokmuş gibi duruyordu.
Asıl teşekkür, gözlerinden yayılıyordu ama,
“ sağ ol amca, çok sağ ol, teşekkür ederim. Allah razı olsun” dedi.
Uçarcasına giderken;
“Babam haklıymış, bir ayağım olmadığı için üzülmeme hiç gerek yokmuş …!
Ya amcanın dediği gibi vicdanım olmasaydı benim halim ne olurdu…?
Ben de ona 10 lira indirim yaptım ya…!
Babam benimle nasıl da gurur duyacak…!”
Çocuğun arkasından bakan adam; mutluluk gözyaşları içinde mırıldandı…!
- Her rüzgar savuracak bir toz bulur,
- Her hayat yaşanacak bir can bulur,
- Her umut gerçekleşecek bir düş bulur,
- Bulunmayacak tek şey senin benzerindir a canım, senin benzerin…!
ANTİKA AYAKKABI YORUMU
Bir harf, bir cümle, veya bir kelime;
amaç gönüllere girebilme.
Dinlerken dinlendirme,
duyunca düşündürme,
düşününce yapma.
Ve yaptığıyla kendini Allah cc. ye yakın hissederek mutlu olma.
Hepsi bu, hayat bu, yaşam bu.
Dolayısıyla ne iş yaparsak yapalım,
bunlar temel ilke olmalıdır
İlkesi olmayan insanlar ilkel yaşamaya mahkûmdur.
ilkelerin temelinde; Ruh, vücut ve iş disiplini yatar.
Ruhunu disipline edemeyenler, vücutlarını;
vücutlarını disipline edemeyenler, işlerini;
işlerini disipline edemeyenler de hayatlarını disipline edemezler. Zira hiç bir başarı ve mutluluğun arkasında mazeret ve bahaneye yer yoktur.
Unutmayalım ki; değerini yükseltenler, başkalarının değerini yüksekte tutanlardır