Siz hiç kendinize böylesi bir sordunuz mu?
Böylesine bir soru sorma sorumluluğu taşıyanlardan mısınız?
Bir eşi; nasıl, nerde ve ne zaman, mutlu etmeyi düşünen bir insan, aslında mutlu olmayı hak eden insandır.
Kendini seven her insan, başkalarını da sever ve sevmeyi amaçlar. Çünkü bilir ki başkalarına gösterdiği sevgi, bir an, bir gün veya bir zaman sonra kendisine geri dönecektir.
Bu inancı içinde taşıyan herkes, başkalarını sevmenin yolunun,
kendini sevmekten geçtiğini bilir.
İşte bu bilgiye sahip bir eş;
“Eşimi daha çok nasıl mutlu edebilirim?” sorusunu kendine sorabiliyorsa, aslında kendini seviyor, kendini yeniliyor demektir.
Böyle insanların ilkesi; mutlu ederek mutlu olmasını bilmekten geçer.
Evet, mutlu ederek mutlu olmasını bilenler, kendini sevenlerdir.
Ama hayat bu ya, gerçek bu ya, başkalarını mutsuz ederek mutlu olmaya çalışan insanlar da vardır.
Bunlar zalim ruhlu, zulüm ehli insanlardır.
Bunlara kendini seven değil, kendini beğenen,
şeytanların varisleri desek daha doğru olur.
Her zaman ve her yerde karşımıza,
Rahmandan veya şeytandan yana olan insanlar çıkabilir.
Böylelerinin siretleri (iç alemleri),
suretlerinden (dış görüntü-surat-yüzlerinden) belli olur.
Bunları tarife veya uzun, uzun anlatmaya gerek yoktur.
Dinlerken dinlenip, kalbinize huzur verenlerle,
Dinlerken dikenleşip kalbinize batanları siz daha iyi bilirsiniz…
Bizim işimiz Rahman ve Rahmani değerlerledir.
Zira şeytani değerlere, şeytanlaşmışlar veya şeytanın yanında yer alanlar ilgi gösterir, itibar ve iltifat ederler.
“Ne yaparsam eşimi daha çok mutlu edebilirim?” sorusunun içinde,
sadece ve sadece, Rahmani değer, ilgi ve davranışlar vardır.
Zira efendimizin buyruğu gereği,
“Bir insan eşine;
“Yarabbi ben ondan razıyım, senden ondan razı ol,” duasında bulunursa o eş cenneti hak eder.”
Demek ki cenneti hak etmek eşi razı etmekten geçiyor.
O nedenle ancak iki dünyalı olan insanlar, cennet cehennem hesabı yapabiliyor.
Böyle hesabı olmayana da kimse karışamaz.
Zaten insanlar evlenirlerken bu tercihlerini yapmışlardır.
O nedenle öteki dünyanın hesabını bilmeyen ve
yapmayana bizim söyleyecek sözümüz olamaz.
“Ne yaparsam eşimi daha çok mutlu edebilirim?” sorusunun içinde,
Bir şey yapmak, ama önceki yaptığından
daha iyiyi, daha güzeli, daha hayırlı olanı yapmayı amaçlamak,
insanın hem kendini, hem de eşini huzur ve mutluğa taşır. Yapmamakta tabii ki mutsuzluğa taşır…
Önce kendimize soralım,
“Ben mutluluk taşıyan ve üreten mi olmalıyım,
yoksa mutsuzluk taşıyan ve üreten mi…?”
Daha iyiye, daha güzele kilitlenmek,
bir ilke, bir prensip, meselesidir.
Hayırlı ve güzel kuralları benimsemek,
konuşmaları, sofrayı, yapılması gerekenleri,
süsleyerek sunması bilmekten geçer.
Bunlar temel kuralladır.
Temel kurallar;
eşlerin birbirlerini iyi ama çok iyi tanımalarından oluşur.
“Benim eşim çok konuşmaktan hoşlanmaz,
benim eşim asık suratlı somurtkanlardan hoşlanmaz,
benim eşim akşam eve geç gelinmesinden hoşlanmaz,
benim eşim sağlıklı ve doğru ilişki ve i
letişim kurmayandan hoşlanmaz, benim eşim güler yüz tatlı dille karşılanmayı ve uğurlanmayı sever, benim eşim, mutfakta sofranın, hazır olmasından büyük keyif alır, değilse çok kızar…
benim eşim hediyeleşmeyi sever, şakayı sever veya şakadan hoşlanmaz…”
benim eşim, yalnızlığı sever,, misafiri sever…v.s.
say sayabildiğin kadar. Ne kadar insan varsa o kadar da istek, arzu ve beklenti vardır.
Bence en güzel insan; karşısındakinin ne isteyip ne istemediğini bilen ve ona göre davranan insandır.
Evet bu temel kural ve bilgiler, o insanın eşini iyi tanımasından geçer.
Eğer, tereddüt, endişe ve şüpheler varsa, sağlıklı ilişki ve iletişimler kuramayız.
Bundan kurtulmanın yolu, içinde edep ve adap olan, öğrenme ve bilgilenme sorularının yer aldığı (suçlama ve yargılama soruları değil), sağlıklı ve içten iletişim kurmaktan geçer.
Öğrenme ve bilgilenme soruları genelde sağlıklı ve sıcak ilişkiler oluşmasına vesiledir.
“Neyi, ne zaman , nerede ve nasıl yaparsam, eşimi daha çok mutlu edebilirim?” sorusunu içinde, incelik, nezaket, sevgi ve saygı değerleri vardır ve gizlidir.
Mekan ve zaman tayinindeki incelik, sağlıklı ilişkilerin temelini oluşturur.
Her kör satıcının bir şaşı alıcısı vardır ya o nedenle, her erkek ya da her kadını mutlu etmesini bilen bir kadın veya erkek vardır.
Bunun için ben eşlere, sık-sık, günlük, haftalık, aylık olsun ya da uygun zamanlarda olsun;
“Karıcığım-kocacığım seni mutlu edebiliyor muyum?
Seni daha çok mutlu edebilmek için ne yapmamı veya ne yapmamamı isterin?” diye soranlardan mısınız derim…
Bu soruyu ancak kendine güvenen ve ne yapıp yapmadığını bilenler sorabilir diye de düşünüyorum.
Kendini yenilemeye ihtiyaç duymayanların,
böyle bir soru sormaya da ihtiyaçları olmaz herhalde…!
Akıllı ve izanlı insanlar, mutlu ederek mutlu olma zamanını, mekanını en iyi şekilde ayarlayabilendir.
Her zaman söylerim;
Doğru bilgi insanı , doğru düşünceye, doğru düşünce, doğru davranışa, doğru davranışlar da mutluluk ve huzura taşır.
Çünkü, huzur ve mutluluklarda, sağlıklı ilişki ve iletişimler vardır.
Eş olmak bir emanettir.
Kimi insanlar emanetlerini en iyi şekilde taşırlar.
Çünkü onlar bilirler ki, emanetleri doğru taşımak, sorumluluğu doğru taşımakla başlar ve devam eder.
En zor taşınan şey, emanettir.
Ama sağlam ve sağlıklı taşındığı zamanda da,
insana en çok huzur ve mutluluk veren şey de sorumluluktur.
O nedenle en değer verdiğimiz insan en emin olduğumuz, maddi ve manevi emanetleri kirletmeyen insandır.
Demek ki sorumluluğun amacına uygun taşınması bizi hem sağlıklı ilişki ve iletişimlere hem de huzura taşır…
Eve girip çıkarken, eşini uğurlayıp karşılarken, her odanın değer yargılarına uygun bir sorumluluk taşıyan eşler, gerçekten eşini daha çok mutlu etmeyi amaçlayan eşlerdir.
Bunu sohbetlerimde anlattığım zaman, “ohooooo hocam öyle karı kocayı nerde bulalım.
O eskidenmiş..!” deyiveriyorlar.
Bende; “Ey insanoğlu! Sen hep bulmaya çalışan değil,olmaya çalışan ol.” deyiveriyorum.
Evet sanırım sıkıntı burada başlıyor.
Herkes iyi ve güzeli bulmaya çalışıyor da, hiç kimse iyi ve güzel olmaya çalışmıyor…!
Peki siz hangi gruptansınız, bulmaya çalışanlardan mı, olmaya çalışanlardan mı…?