İnsanları izliyor ve gözlüyorum. Ne zaman üç beşimiz bir araya gelsek ve bir olaydan veya bir insandan konuşmaya başlasak, hemen o kişinin veya o olayın, önce negatiflerini, olumsuz yanlarını ele alıyoruz. Olumsuz değerlendirme ve yorumlar yapıyoruz. Yani, hemen hata bulmaya ve kusur görmeye çalışıyoruz. Bunun bir hastalık olduğunun farkında değiliz. Tahtaya artı eksi, artı eksi diye yan yana beş altı tane işaret yazıyor ve soruyorum. “En çok hangi işaretleri görüyorsunuz?”diye. Genelde cevap hep aynı oluyor.
“Artıları görüyoruz.” Nedenini soruyorum.
“Çünkü artıların fazlalığı var” diyorlar.
İşaretlerde, artıların fazlalılığını görebiliyoruz da, insanlarda olan olumlu ve hayırlı fazlalıkları göremiyoruz veya görmek istemiyoruz. Neden acaba…?
Göremiyorsak, eğitim ve bilgi eksikliğimiz var demektir. Görmek istemiyorsak, kıskançlık ve hazımsızlık hastalığımız var demektir. Haset etme ve fesat çıkarma hastalığı. Olumluyu görmeme, göstermeme veya gizleyip, saptırıp kötü gösterme şekli. Evet genelde, toplumsal bir hastalığımız var, kusur bulma ve hatalı görme veya gösterme hastalığı. Sizler de izleyin ve gözleyin. Bana ne kadar hak vereceksiniz. Yakın dostlarıma, bu hastalığımızdan bahsettiğim zaman, hemen-hemen hepsi bana katılıyorlar. O zaman diyorum ki, madem bizim böylesine bir toplumsal hastalığımız var; önce bu hastalığı doğuran sebepler neler olabilir onu bulmaya çalışıp, sonra da çözüm üretip tedavi edelim.
Neden ilişkide olduğumuz kişinin veya olayın hemen hatasını veya kusurunu bulmaya çalışıyoruz?
1- Bir insan kendini kusursuz gördüğü için, başkalarını kusurlu görür. Bu bir hastalıktır, zira kusursuzluk ancak yaratana hastır.
Kendini kusursuz gören insan, manevi eğitim ve terbiyeden nasibini almamış demektir.
2-Kendini üstün gören kişi, başkalarını hakir ve küçük görür ve başkalarının kusurlarını bulmaya çalışır. Halbuki üstünlük takvadadır, tevazudadır. Bunun temelinde de manevi eğitim ve terbiye eksikliği yatmaktadır.
3-Başkalarının kusurunu bulmaya çalışan kişi aslında, kendi kusurunu örtmeye çalışandır. Kendi kusuru görülmesin diye başkalarının hatasını ortaya çıkarır.
4- Başkalarının kusurunu bulmaya çalışmak, kendi menfaatini koruma altına almaya çalışmak demektir. Menfaatperest kişiler kendi kusurlarını gizlemek için başkalarını ve başkalarına ait değerleri hatalı göstermeyi pek severler.
5- Bencil duygularımızın tatmin edilmesi için başkalarını kusurlu görür veya gösteririz. Zira takdir ve taltifler hep bize yönelsin, eleştiri ve tenkitler başkalarına yönelsin istenir.
6- Sevgide, saygıda ve ilgilenmelerde odak noktasının hep kendisi olduğunu görme duygusundan dolayı. Kusurlu insanla kimse ilgilenmez ama, kusursuz olanla herkes ilgilenir mesajını vermek için başkasının hatası bulunmaya çalışılır.
7- Başkalarına ait üstün değerleri, kendinde bulamayan insanlar, eğer manevi eğitim ve terbiyeden noksan iseler, karşıdaki kişiyi kıskanıp kusur ve hata ararlar. Bunun sebebi, herkesin farklı meziyet ve yapıda olabileceğini kabullenmemekte yatar. Bu Külli iradeyi yargılama veya sorgulamaya kalkma hastalığıdır.
Öyle, ya da böyle, eğer bizde böyle bir hastalık varsa bundan hemen kurtulmaya çalışalım. Unutmayalım ki, biz başkalarının kusurunu bulmaya çalıştıkça, başkalarının da, bizim kusurumuzu bulmaya çalışmasına sebep oluruz. Bunun hem bize hem de karşı tarafa bir vebali vardır. Hem kendimiz gıybet ediyor, hem de karşı tarafı gıybete teşvik ediyoruz demektir.
Gıybet ilişki kurduğumuz kişinin var olan bir kusuru bulup söylemektir. Efendimiz:“Çiğ insan eti yemek istemiyorsanız gıybette bulunmayın” buyuruyorlar. Sahabe “ Ya Resulullah, ama bu kusur o insan da gerçekten varsa da mı söylemeyelim?” deyince; Efendimiz, “ Evet gıybet, var olan bir kusuru bulup söylemektir. Şayet o insanın kusuru yok da, siz kusurlu göstermeye çalışıyorsanız o zaman iftira etmiş olursunuz.” buyuruyorlar.
Manevi eğitim ve terbiyeyi yeterince almamış toplumlarda, bu hastalık çok sık görülür. Bunun kul hakkı sorumluğu vardır. Eğer helalleşmeden gidersek, ahirette bize ait olan hayırlı ve faydalı olanlar, imanımız, hayır hasenatımız gibi, karşı taraf hakkını alıncaya kadar bizden geri alınır. Yani iflasımız kaçınılmaz olur.
Sağlıklı ilişkiler, hata ve kusur bularak değil hata ve kusurları hoş görerek, örterek, ama doğrular ortaya söylenerek kurulur. Kusurlardan kaçamayacağımıza göre, bizim de kusurlarımız olduğu vakit, başta Rabbimiz olmak üzere bizim de kusurlarımızı örten veya saklayanlar mutlaka olacaktır. Yeter ki biz başkalarının, kusurlarını örtmesini bilelim ve öğrenelim.
Kadıncağızın biri hastalanmış. Hastalık bu kime ne zaman nasıl geleceği belli olmaz. Evinin ihtiyaçlarını gidermek için mahallenin manavına gitmiş. Tam manavın yanına vardığı zaman, bir gaz sıkıştırması, bir gaz sıkıştırması, kurtulmak ne mümkün…! Gürültülü bir şekilde gazını bırakıvermiş…! Ama mahcubiyetten yerin dibine geçmiş…! Gönül ehli olan manav, durumu anlamış… Bağırarak, “ Evladım, ben sağırım duymam, ne istediğini lütfen elinle işaret ederek gösterir misin?” demiş. Elde olmadan meydana gelen bu durumun örtülmüş olması kadının çok rahatlamasına sebep 0lmuş ve “Ey güzel insan, Allah da senin nice kusurlarını örtsün inşaallah…!” diye dua etmiş. Kusurumuzu örtenlere de teşekkür ve dua etmesini bilmek bir kadirşinaslılık ve bir erdemliliktir. Görüldüğü gibi, amaç başkalarını zor durumda bırakmak değil, onları zor durumdan kurtarmak olmalıdır. İşte erdemlilik budur…
Bu hastalıktan kurtuluş yolu, gıybet ve iftiranın ne büyük bir günah olduğunu kabullenmekten geçer. Herkes ateşe dayanabileceği kadar günah işlesin. Allah’a muhtaç olduğu kadar da ibadet ve itaat etsin. İnşallah bir başka yazımda, insanların güzel yanları nasıl bulunur, sevgiler saygılar nasıl ortaya çıkartılır, onu ele almaya çalışacağım. Allah’ın rahmeti hepimizin ve hepinizin üzerine olsun inşaallah…
Rabim bizi hor görenlerden değil, hoş görenlerden eylesin. Dualaşalım. Dualarımla…