İsterseniz sohbete, iletişimin sade bir tanımıyla başlayalım.
İletişim: Dilek ve arzularımızı, ( karşımızdaki kişiye veya onun bize,)
iletebilmek için kullandığımız söz ve davranış biçimleridir.
İletişimi: 1- Sözlü iletişim – konuşarak; 2- Yazılı iletişim – yazarak; 3- Görsel iletişim – görerek; 4- İşitsel iletişim – duyarak; ya bunlardan birini veya birkaçını kullanarak kurarız.
Gerek aile içi, gerek meslek içi, gerekse görev ve sorumluluklarımız içi ilişkilerimiz de, kurulan iletişimlerde, bize ne kadar rahat ve korkusuzca soru sorulabiliyorsa, biz o kadar sevilen ve o kadar da güvenilen biriyiz demektir. İnsan ilişkisinde, en çok sevdiğimiz ve güvendiğimiz kişinin annemiz olmasının temelinde bu fıtri sır yatar. Çünkü biz en rahat soruları annelerimize sorarız.
Kendisine rahat soru sorulabilen; her anne baba, her karı koca, her baba oğul, her amir memur, her yönetici ve yönetilen kişi veya kişiler; toplumun sevgi ve saygı duyduğu, değer verdiği, kendine yakın hissettiği, dost ve arkadaş bildiği güzel insanlardır.
İnsanlar, bilhassa çocuklar önce, bilgilenme sorusu sorarlar. Bilgilenme sorularına verilen doğru cevaplar, soran kişinin sevgi ve güvenini artırır. Yalan yanlış verilen cevaplar ise, önce şüpheye, sonra çatışmalara sebep olur. Arkasından sorgulama ve yargılama sorularının gelmesine neden olur.
Bu cümleden hareketle, bir ilin veya bir ilçenin, en yüksek idare amirleri olarak, Kaymakam ve Belediye Başkanı gibi, halkın, kendilerine rahatça soru sorabilmelerine, imkân ve fırsatlar hazırlıyorlar mı?
En az ayda bir, halk toplantısı, meşveret, ilgilenme ve bilgilendirme toplantıları yapıyorlar mı? Yaptıklarını veya neden öyle yaptıklarını, insanlara samimi ve hasbice anlatabiliyorlar mı?
Peki, iş yerimizdeki işçilerimizle ayda bir yahut uygun zamanlarda toplanıp, onların bize rahatça soru sormasına izin verebiliyor muyuz? Verdiğimiz cevaplar ve sunduğumuz imkânlar onları memnun ediyor mu?
Gelelim evimize ve çocuklarımıza; biz onlara rahat sorular sorabilir miyiz? Eşimiz ve çocuklarımız da bize rahat sorular sorabilir mi?
Peki, son bir yıldır, bir aydır, bir haftadır veya bir gündür: Eğer erkekseniz eşinize; “Hanım, hatun, v.s. sana layık kocalık görevimi yapabiliyor muyum, evin reisi olarak, , sana eş olarak, çocuklarımın babası olarak sizleri mutlu edebiliyor muyum? Benden memnun musunuz, şikâyetçi misiniz şefaatçi misiniz?” diyen diyebilen erkeklerimizin sayısını merak ediyorum.
Eğer hanım iseniz; “Kocacığım, eşin olarak, karın olarak, çocuklarımın anası olarak, oturma odasında, mutfakta, yatak odasında, yaptıklarımla hal ve hareketlerimle seni ve sizleri mutlu edebiliyor muyum? Benden memnun musunuz? Nasıl bir anne ve eş olmamı istersin?” diyen, diyebilen ve bunu çocuklarına öğretebilen ana bacılarımın sayısını merak ediyorum.
Eğer böyle bir ailenin çocuğu olarak hayata atılmış isek, hangi makam mevki ve kudrette olursak olalım, ilişki kurduğumuz, yönettiğimiz ve yönetildiğimiz tüm insanları mutlu etmek için elimizden geleni yaparız.
Söz gelimi eğer işçi isek, işverenimize: “Abi, patron, beyim, v.s. benim hizmetimden, yaptığım işlerden, çalışmamdan memnun musun? Sana ve işine faydalı ve hayırlı olabiliyor muyum?” diyen işçilerimizin sayısını merak ediyorum. Elbette vardır. Olmalıdır.
Olması için; işverenler çalışanları için eğitici seminerler verdiriyordur. Yöneticiler personelini, idari ve mahalli amirler halkını bilgilendirecek, eğitecek ve sağlıklı ilişkilere vesile olacak imkân ve fırsatlar hazırlıyorlardır.
Mesela mahalle muhtarlarının başlattığı, verdirdiği, vesile olduğu, aile içi sağlıklı ilişkiler, sağlıklı komşuluk ilişkileri v.s. hiç duydunuz mu bilmiyorum.
Hayatın iki çizgisi vardır. Birincisi ideal çizgisidir. Buna ulaşmayı hedeflemek gerek. Arzu edilen, umulan en yüksek ve başarı ve mutluluk çizgisidir bu.
İkinci çizgi, gerçek çizgisidir. İdeal çizgisine ulaşmak isterken, hayat gerçeklerinin önümüze çıkarttığı bir sürü engel ve manilerdir.
İşte o karşımıza çıkan engelleri aşıp da, ideale ne kadar yaklaşabiliyorsak, yaklaşmayı amaçlıyorsak, bunun için yaptıklarımıza (aklımız değil) kalbimiz onay veriyorsa, ne mutlu bize. Biz, sağlıklı ilişki ve iletişimler içinde yaşıyoruz demektir.
İletişim çağındayız ama gerçekten en yakınımızdan en uzağımıza kadar, ilişkide olduklarımızla sağlıklı iletişim kurabiliyor muyuz? Yoksa sağırlar diyalogu içinde miyiz? Bunu en iyi kendimiz biliriz. Bir de ilişkide olduklarımız tabii!
Biz kimseyi değiştiremeyiz. Eğer bir insan kendini yenileyenlerden ve değiştirmeyi amaçlayanlardan ise, değişim ancak o zaman gerçekleşir. Çünkü nasihat, almak isteyene, ilim de öğrenmek isteyene verilir ve o zaman fayda sağlar. Değilse, emsin diye taşın üstün su dökmek gibi emekler boşa gider. Ne kadar dökersek dökelim, hatta kovalara yatıralım, taş suyu emmez. Ama pamuk ve sünger yapılılara akıtılan sular boşa gitmez. Hemen emiverir. Hele bir de toprak yapılıysa, nice tohumlar yeşeriverir…
Rabbim bizi, rahmani ideal ve amaçlar için, kendini yenileyen, ilmiyle amel eden, ameliyle (yaptığı işle) kendini ve başkalarını mutlu eden, güzellerden eylesin inşallah.
Selam, sevgi, saygı ve dualarımla...