|
Mahir EYÜBOĞLU Eğitimci İletişimci - Yazar
|
Olayların ve insanların bir görünen yanları vardır, bir de görünmeyen yanları. Görünen yanları zahiri, yani zuhur eden, ortaya çıkan, herkesin görüp bildiği yanıdır. Görünmeyen yanı ise batıni, yani içte kalan, herkesin bilmediği, sadece o insanın bildiği, ama rabbimizin de bildiği gizli olan yanlarıdır. Biz genelde insanların görünen yanlarına göre güven duyarız veya duymayız. Görünen yan ve yönlerimizle karşımızdaki kişiye güven veririz veya vermeyiz. Güven veremediğimiz an ve zamanlarda, karşımızdaki insanın beyninde vesvese veya şüpheler oluşmaya başlar. Aslında görünen yanlarımızdaki hal ve hareketlerimiz görünmeyen yan dediğimiz duygu ve düşüncelerimizin birer yansımasından ibarettir. Davranışlar, düşüncelerin harekete geçmiş halidir. Şüphe ve vesvesenin zıddı güvendir. Güven ve şüpheler ters orantılıdır. Biri arttıkça diğeri azalır. Hangi yanımızı daha çok devreye sokarsak, karşımızdaki kişide o değer yargısı oluşur. Güven veren davranışlar güveni, şüphe ve vesvese veren davranışlar da şüpheyi besler ve oluşturur. İnsani ve imani değerleri tam ve sağlam olan insanlar, karşısındakine daima güven veren davranışlar içinde olur. Görünen yanlarında sapmalara rastlanmaz, veya çok az rastlanır. Şüpheleri ortadan kaldırıcı hal ve davranış içinde bulunurlar. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi vesselama Muhammed’ül Emin denmesinin sırrı budur. Güvenilen insan olmak.. Bunu Mevlana Hazretleri "Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol" diyerek tanımlıyor. İnsan ilişkilerinde güven biterse, gerçek hasbi değerler, olgunlaşmış saygılar, yüreklice soru sorabilme cesareti, kısaca öğrenme ve bilgilenme değerleri de biter. O zaman kaybedecek hiçbir şeyiniz kalmaz. En tehlikeli ilişkiler o zaman başlar… Waterlo Savaşını kaybeden Napolyon, komutanlarına, savaşı neden kaybettiklerini sorduğu zaman, komutanlar "bir sürü nedeni vardı" derler. "Anlatın !" deyince ; "Bir, barut bitti…" dedikleri zaman, Napolyon, "Durun" der, "Barut bittimi her şey bitmiş demektir, gerisini saymanıza gerek yok…" İnsan ilişkisinde de güven bittimi her şey bitmiş demektir. Sevgi, saygı ve sorumluluk değerlerini yeniden yeşertebilmek öyle kolay bir iş değildir. O nedenle, her sevginin bir karşılığı, her saygının bir ağırlığı, her sorumluluğun da bir çerçevesi vardır. Karşılığını bulamayan sevgiler, dipsiz kuyuya atılan taş gibidir. Emek ve enerjilerimiz tükenir ama bir ses, bir karşılık alamayız… ! Verip de karşılığını alamadığımız sevgiler de böyledir. Çorak toprağa ekilen tohumlar gibi… Toprağı iyi tahlil etmek gerek. Unutmayalım ki dikenler ekilmeden çıkar. Dikenleri ıslah edeceğim diye aşırıya kaçıp da buğdayımıza zarar verenlerden olmayalım. Ekmekten, ıslah çalışmasından yorulmadığımız sürece, bu dünyada olmasa bile ahirette karşılığını, eğer inanıyorsak, mutlaka alırız. Kula güvenmek, aslında yaratana duyulan gerçek güvenden geçer. İmanın tam ve bütün olduğu her alanda insan kendini güçlü ve cesur hisseder. Cesaret gücünü imandan alır. Cesaret. Nice olmazları olura çevirebilme azmidir. Olmazları, olura çevirirken kullanılan irade gücü ve teslimiyet ruhunun şahlanmasıdır. Yaratana teslim olmayanlar, O’nun insana bağışladığı teslimiyet gücünden yeterince istifade edemezler. Demek ki, olumsuzluklarla karşılaştığımız zaman, "Eyvah ben şimdi bu yükü nasıl taşıyacağım" diyerek korku sendromları (mazeret ve bahanelere sığınma, saklanma) üretmek yerine, "Ben, bu yükü ne ile taşırsam daha rahat ve kolay çözüme ulaşırım" diyen olmak gerekir. Her olumsuz gibi, zor gibi görünen şeylerin arkasında, mutlaka olumlu bir yan vardır. Her zorlukla birlikte, bir kolaylık vardır. her zorlukla birlikte yine bir kolaylık vardır. Bir işi bitirince hemen ötekine başla.(inşirah-5/6) Çünkü inanan insanlar bilirler ki, Allah kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemez… Biz yeter ki, yükümüzü ne ile, ne zaman ve nasıl taşıyacağımızın hesabını yapmayı bilelim. Bunu da ancak, cesur, kararlı ve azimli adımlar atarak yapabiliriz. Savaşmaktan, (mücadele) savaşından kaçmayacağız. O zaman şer bildiğimiz şeylerden bile bize hayırlar ulaşabilir (2 /bakar-216). İster yaratana inansın, isterse davasına inansın, mücadele gücü, imandan gelir. İnancı tam ve bütün olan insanlar, karşılarına çıkan her zorluğu, bir imtihan, bir mücadele vasıtası olarak görürler. Bu imtihanı başarmak için yoğun bir gayret sarf ederler. Onlar korkmaz veya yılmazlar… Şuurlu cesaretleriyle mücadeleyi sürdürürler. İman ve inanç değerleri zayıflarsa cesaret de zayıflar. O vakit cesaretin bittiği noktada esaret başlar. Yaşamın, olayların, ilişki kurduğumuz insanların, kısacası her şeyin esiri olduğumuz bir hayat sürmeye başlarız. Halbuki, meselelerin üstüne gidersek, o bizden korkar, onu ayağımızın altına alır ezeriz. Ama meselelerden korkarsak, o bizim tepemize çıkıp bizi ezmeye başlar. Sakın unutmayın ki, bisiklete bile binerken, dümeni daima düşeceğimiz tarafa kırarsak, düşmekten kurtuluruz. Esareti başlatan ve yaşatan değil, cesareti başlatan ve yaşatan olalım. Çünkü cesaretin bittiği yerde esaret başlar. Cesur adımlar atıp, cesur kararlar almanız, dilek ve dualarımla...
|